Beceriksizin hikayesi

size beceriksizin hikayesini anlatayım,

bir zamanlar dicle nehrinin kıyısında yaşayan bir beceriksiz varmış,adam öyle beceriksizmiş ki elinden hiç bir iş gelmezmiş,girdiği işlerden kovulduğu yetmezmiş gibi evde de beceriksizliği yüzünden karısıyla gecinemezmiş ve her gün evden çıkıp dicle nehrinin kıyısında akşama kadar vakit gecirirmiş

bir gün nehirde kocaman bir kütük görmüş,dalmış suya kütüğü kıyıya çıkarmış

sonra eve koşup balta bıcak testere almış

şu kütükten bir beşik yapayım da hanım görsün benim de bir işe yaradığımı anlasın demiş

başlamış kütüğü yontmaya ama beşiğin dibini oyarken çat diye bir ses gelmiş,beşiğin dibi kırılmış

vaygeçmiş beşik yapmaktan

ertesi gün kalan odundan bir çamaşır tokacı yapayım bari demiş

iki üç gün sonra tokaç bitmiş,dur bir deneyeyim derken tokaç kırılmış

sonraki gün düşünmüş düşünmüş

bari demiş bir kaşık yapayım hanım sevinsin

iki gün de onunla uğraşmış

ama kaşığın sapı yamuk kalmış,kendi yaptığını kendi bile beğenmemiş,kaşığı kırmış

sonraki gün kaşığın sapına bakmış bakmış

ulan bundan bir kürdan yapayım da hanım benim ne kadar becerikli olduğumu görsün deyip hırsla çalışmaya devam etmiş

kürdanı bitirmiş,denemeye kalkmış ,kürdan damağına saplanıp ağzı kan icinde kalınca eve koşmuş sevinçle

karısı telaşlanmış

ne oldu beyy diye sormuş.

-hanım hanım,sen kürdanı görseydin kürdanı,ne olmuştu ama şahane olmuştu ,keşke görseydin,aha şurada kaldı yarısı damağımda.

Not :beceriksizlik hikayesi olmayan bunu anlayamaz 

Akşam üstü firarı Kıyıköy-Kastro

  1. Hava sıcaklığı 29 derece olunca Çorlu’dan Çerkezköy’e kadar otomobil kullanmak icime sinmedi,ortalık yanıyor,25 kilometrede 8-9 trafik ışığı,olmaz o iş.
    Atladım Çançinçon Lifan’a ,Gittim Çerkezköy’de bankadaki işin bir kısmını hallettim,Saat 14.30 oldu işin geri kalanı 2 saat sonra bitecek ve bana haber verecekler,geri dönsem olmaz,beklesem çekilir sıcak değil,zaten yolun üçte biri olmuş,açtım gazı Kıyıköy’e doğru.motorda bi tornavida bile yok,lastik patlasa iteceğiz herhalde.

    Hava sıcak ya,ovalarda azıcık rampa görünce motor şiştiğini hissettiriyor.
    Ama orman yolları biraz daha iyi ,rakım yükseldikce ciddi ciddi soğuyor ve motor kendine geliyor,keci gibi tırmanıyor

    Neyse vardım Kıyıköy’e,
    İlk defa yanımda fotoğraf makinesi olmadan Kıyıköy’e geldim,cep telefonuyla ancak bu kadar oluyor.










    Kıyıköy’e bi de karşıdan bakalım,uyduruk bir asma köprüden geçtik motorumla,vurduk kendimizi karşı tepeye yol da bitti.












    Kıyıköy’den çıktıktan sonra Kastroya kestirme bir orman yolu var,yol yol değil,iri mıcır tarlası.
    yıllarca bu yolun köşesinden gecerim ama hiç girmemiştim.
    bi girelim,motor enduro değil ama kaskımız enduro birader,motor gitmezse kask gider elbet



    motor gidiyor gitmesine ama ön takımdan da acaip bir takırtı geliyor,durdum baktım ,teker dönüyor,tekerler bilyası da sağlam,amortisör de idare ediyor,zaten beklentimiz ne,yürüsün dursun işte o kadar böyle yolda yayan olmaktan bi tık iyiyiz yine de

    Sultanbahçe barajından da geçtik,ama bu kadar baraj yaptınız da yanına bi çeşme koymayı unuttunuz mu birader ?


    neyse vardık,Kastro’ya.İçtik çayımızı dere boyunda.




    çıktık yola,bastkık gaza 1 saatte Çorlu,günün toplamı 167 kilometre.

    az gezdik bugün azzz !.

Halkidiki’de bir Trakyalı

 

27.06.2015 günü sabah 06.00 da önce km sayacını fotoğrafladım

01

     Çorlu’dan yola çıkmadan önce montumun kışlık içliğini taktım,sabah soğuk olur diye düşünerek ,lakin yola çıkınca bu kez bacaklarım üşümeye başladı,300-500 km den fazla uzun yolda korumalı pantolon giymeye oldum olası alışamadım,bot üzerine bir kot ,dizlik ile yola çıkarım hep.Buradan Yunanistan’a gidince iklim değişiyor,hava aşırı ısınıyor. Yine de korumalı pantalonu çantaya attım.Ama bu yılın Haziran Ayı bir acaip ya,yolda üşümeye başladım.100 km sonra Malkara’da bir çay molası

02verdikten sonra yağmurluğun alt parçasını giydim ve yola devam ettim.İpsala Sınır Kapısında yeşil kart sigortası yaptırmayı düşünürken Trafik sigortamın da aynı gün bittiğini öğrendim ama Turing trafik sigortası yapmıyordu ve trafik sigortası olmayınca yeşil kart sigortasını da yapamıyordu.Oradaki memurun tarifi üzerine Gümrüğün içindeki sigortacıda ikisini de hallettim,O an Benden başka çıkış yapan olmadığı için bir dakikada sınırı geçtim,Yunan polisi ısrarla uluslararası ehliyeti sordu yine.Otoyola girmeden önce sağ taraftaki Aegean Petrol’den benzinimi tamamladım.

03.jpg
22 lt benzinde 15 Tl.ye yakın kar yaptım 
E madem başladık döviz bırakmaya,bonkörlüğümüz tuttu bi kere , bir buçuk euroyu da bir frapeye bayıldık.

 

 

04
motorum Angelina’nın bugünkü yolu epey uzun,

05

Şimdi burada benzini tamamladım ya,benzinlikte sağdan çıkıp otoyola paralel olarak ilerledim,gps var ama çantada duruyor,”ileriden bir yerden otoyola girerim” diye düşündüm ama kazın ayağı öyle değilmiş,yaklaşık 10 km kadar gidip kavşak bile göremeyince kös kös geri döndüm.
Biraz’da hava durumundan bahsedelim,Benim havam iyi, lakin gökyüzü pek öyle değil,parçalı bulutlu ve yağmur ne zaman yağar ,nerede yağar belli değil,rodop dağlarının arkalarında Bulgaristan üstlerinde kara bulutlar var epeyce.eskilerin deyişiyle “hava yağmur topluyor”ama belli de olmaz.
Otoyola çıktıktan sonra ,Gümülcine taraflarında Rodop Dağlarından gelen sert poyraz kendini hissettirmeye başladı,defalarca geçip gittiğim bu yolda arasıra sert poyraz eser ve Dağdan inen o nemli rüzgar hakikaten rahatsız edicidir.Bu yüzden yolun bazı bölgelerinde “sert yaz rüzgarlar için sürüşünüzü düzenleyin”uyarıları bulunur.Rüzgar varsa o rüzgar taaa Kavalaya kadar 200 km ye yakın devam eder.Sert rüzgarlar esmediğinde bu yol harikadır.
Kavala yakınlarinda otoyoldaki gişe’de 1.70 Euro’yu da verdik ve geçtim,

06

son moladan 225 kilometre sonra bir mola daha verdim.

07

 

Bu Yunan otoyollarında bizdeki gibi tesis bolluğu filan yok,elli araçlık park yeri üç göz tuvalet,şanslıysanız minik büfecikler(kantina)vardır.Kantinalar çoğu kez minibüs şeklindedir.Bazı kantinalarda souvlaki(Yunan köftesi) bile yapılır.

Bu da Yunan otoyollarında yardım aracı.

09

Trafik kazası filan olduğunda,arızada gelirler yüzlerce metre önceden kukaları dizerler,böyle iyi birsey.

Yunanistan’da otoyollarda acil durumda (1077)numarası aranır ama ne aradım,ne kapsamını bilirim.

011

Bu kadar moladan sonra ver elini Asprovalta.
Asprovalta’dan sonrasında neyle karşılaşacağımı bilmediğim için tedbiren depoyu fulledim ve yola eski Kavala- Selanik yolundan devam ettim ve biraz ilerledikten sonra Stavros yoluna saptım
Stavros küçük sakin ve şirin bir köy,

012

kasabadakii tek ATM nin önündeki 10-12 kişilik kuyruğa önce anlam veremedim,bizde olsa birkaç tane ATM olur,adamlar işi bilmiyor diye düşünürken işin aslını sonradan öğrendim ki Yunanlılar kriz sebebiyle Eurolarını bankalardan çekiyormuş.Günlük para çekme limiti 60 Euroya düşmüş ki önemli bir sıkıntı olduğunu cümle alem biliyor zaten.
Stavros’dan sonra çok keyifli ,sürekli yükselen virajlar başlıyor,yollar iki şeritli ama oldukça geniş ve bakımlı,etraf tamamen yeşil çoğu yerde orman içinden geçiliyor,ağaçlar bazı yerlerde yolun üstünde birleşiyor ve yol kenarlarında boyu 5-6 metreyi bulan beyaz-kırmızı zakkumlar var.Yolun kenar çizgileri yok,kenar çizgilerini ağaçlar oluşturuyor.

013.jpg

014

 

 
Olimpiada’da küçük bir fotoğraf molası015

016

ve Lerissos üzerinden 70 km sonra Tripiti’ye vardım,

017
Burada küçük bir iskele var ve buradan karşıdaki Ammouliani adasına feribot kalkıyor.

018.jpg
Önce aklıma geldi,geceyim karşıya ama zaten gördüğüm ada küçük bir de dönüş için feribot beklersek epey zaman kaybı olacak,zaten adanın tek numarası arka tarafından küçük bir plajın olmasıymış.

019

Bu adanın solunda Yunanlıların eşek adası dediği Drenia adası var,orada da küçük bir plaj varmış ve oraya küçük teknelerle gidiliyormuş.
020

Tripitiden birkaç km sonra Ouranoupoli’ye vardım.Burası da sakin ,küçücük bir kasaba.beş dakikada yürüyerek dolaşmak mümkün. İskelenin yanı başındaki tarihi yapı Bizans Döneminden kalma bir kule.

021
022
Buralara gelen Turistlerin içinde Bulgar ,Romen ve Sırplar çoğunlukta.

 

 

023

025.jpg024.jpg

026

Ammoilani adası

 

 

027

Drenia(eşek) adası,Eşek inadı Yunanca’ya direnia

028
Buraya vardığımda tripmetre 522.km ye ulaşmıştı.
029.jpg

030
Ouranoupoli’den ötesine ,yarımadanın ucuna gidebilmek mümkün değil.çünkü buradan sonrası Agion Oros, yani Aynaros,
Agion Oros (kutsal dağ)Yunanistan toprakları içinde ,Atos dağı çevresinde kurulmuş,apayrı bir statüye sahip özerk bir bölge.1045 den beri burada din adamları yaşıyor ve adaya dişi hiçbir varlık kabul etmiyorlar,tarihte birkaç kez bu adaya kadınlar istisnai olarak girmişler ama genel olarak yasak.Hatta bir keresinde Çanakkale’den Yunanistan’a mülteci taşıyan bir tekne 4 ü Türk 6 mülteci Kadın’ı buraya bırakmış ki ciddi olay olmuş.Erkekler de öyle kolayca giremiyor.Ziyaretçi limiti var ve 120 ortodoks -10 diğerleri olacak şekilde maximum 130 kişi kabul ediliyor ,zaten diğerleri kısmı da o kadar kolay değil,akademik çalışma ve ciddi torpil olmadan girebilmek mümkün değil.Agion Oros’ta 17 si Yunan,biri Bulgar,biri Rus,biri de Sırp olmak üzere 20 ortodoks manastırı var,Yunan Manastırları dini yönden İstanbul metropolitine bağlı,diğerleri de kendi metropolitlerine.1045 yılından beri buradaki keşişlere ne Osmanlı ne de diğer devletler dokunamadığı gibi Agion Oros’un statüsü Sevr antlaşmasında,Yunan Anayasası’nda bile garanti altına alınmış.Adamların plakaları bile özel.

Bu manastırlara gitmek herkes için mümkün olmadığından Ouranoupoli’den kalkan korsan teknesi görünümlü bir tekne ile denizde tur düzenleniyor.

031

Manastırların dıştan görünümü şöyle bir sey

032

ve fazla oyalanmadan dönüşe geçiyorum.033.jpg

 

Dönüşte Iratlitsa civarında sigara molası veriyorum.

034

Iraklitsa ve Nea Peramos a birkaç kez gittim,Denizi muhteşem küçük sayfiye köyleri

035.jpg

036

Bu moladan sonra yola devam ettim,Kavala’dan sonra sert rüzgar yine başladı bir ara ani bir rüzgar kaçağı yedim ki şeridin içinde zor durabildim 120 km/s den sonra rüzgar rahatsız edici oluyordu Sonra Gümülcine’ye kadar devam ettim ve depoyu orada fulledikten sonra Yunan Gümrüğü’nde Freeshop’a uğradım.Buraya kadar bir gariplik yok mu ? ben Yunanistan’a gideceğim ahtapot ızgara yemeden döneceğim olacak iş değil ama oldu.Çünkü başka bir planım var.
Bir kahve içtikten sonra Türk Gümrüğüne geçtim,Gurbetçiler gelmeye başladığı için 8-10 araçlık bir sıra vardı,polis kontrolünde en öne geçip sırayı atladım lakin gümrük kontrolünde aynı şeyi yapamadım,araçlar düzensiz sıralandığından mecburen sıramı bekleyip çıkışımı yaptım.son bir yıldır gümrük kontrolünde araç için bir barkod veriliyor ve o barkod gümrük çıkışında polise okutulduktan sonra Gümrükten Türkiye’ye giriş yapılıyor.
Sınırdan çıktıktan sonra İpsala’dan Karpuzlu yoluna saptım,Karpuzlu’da bir markete “yılan balığı pişirilen bir lokanta” sordum.Cevaben” Abi Ramazan’da hepsi kapalı, kimse ayranla kola ile yılan balığı yemiyor herhalde” dediler.
Yunanistan’a gidip bir nescafe,bir frape ile dönmüş olduk böylece.Orada benzin hariç masrafım 8,40 Euro tuttu.
Yunan otoyollarından sonra Türkiye’ye girince insana bir memnuniyetsizlik çöküyor,Keşan’dan sonra Tekirdağ’a kadar zırt pırt yol tamiratı var ve yol tek şeride düşüyor,Bu tek şeride düşmeler yüzünden olan kazaların sayısı belli değil.
İftar vaktine doğru Tekirdağ İnecik tarafında bir mola verdim,Adetimdir sabah gün ışırken ya da akşam üstü güneş batarken yolda olmayı sevmem,İnsanların en dikkatsiz olduğu zamanlardır.Molayı biraz uzun tuttum bu sefer motor da epey soğudu.

037

Çorlu’ya geldiğimde tripmetre 1063 km yi gösteriyordu,Bu yılın motor üzerinde günlük km rekoru.

038
kendime bir keyif çayı demledim.,Bir günde 1063 km yoldan sonra bendeniz  ihtiyarın da dinlenmesi gerekiyor tabii

Muğlalı ögrenci


Memleketin bir yerinde bir aile Mahkemesi’nde duruşma salonundayız.

hakim
-A ile B arasındaki boşanma davası açılmış,bu konuda ne biliyorsunuz,tarafların gecimsizliğini gördünüz mü?
şahit emekli öğretmen
-efendim ben 32 yıllık Edebiyat öğretmeniyim,.kısaca anlatayım memleketin muhtelif yerlerinde eğretmenlik yaptım,Türk eğitim hayatına katkılarım olmuştur,çok değerli öğrenciler yetiştirdim
-sadede gelin efendim,zamanımız kısıtlı
-şimdi efendim, ben vakti zamanında Mugla’da öğretmenlik yapıyordum, bir öğrencim vardı.
-hanımefendi Muğla’daki öğrencinin bu davayla alakası var mı?taraflar gecinemiyorsa bunu anlatın.
-Anlatıyorum efendim.benim Mugla’daki öğrencimm..
-Ya hanımefendi lütfen ama davaya gelin.
-tamam efendim ben de bu davayla ilgili anlatıyorum zaten.
-bu davanın tarafları niye gecinemiyorlar?
-benim Muğla’lı öğrencim dedi ki.
-ya kadın başlatma Muğla’lı öğrencinden.
-bir saniye efendim bunlar gecinemiyor ama benim Mugla’lı öğrencim…
-Hanım hanım tepemin tasını attırma,davaya gel.
-geldik efendim buradayım,siz sorun ben söyleyeyim
-bunlar niye gecinemiyorlar.
-efendim bunlar benim Pertevniyal lisesinden öğrencimdi:
-o kadar geriye gitmeniz gerekmiyor,bunlar 20 yıllık evli.
-benim Muglalı öğrencim dün dedi ki,
-eee kadın ama başlıycam senin  öğrencinden yeter be,ne mahkemenin mehabetini boazuyorsun ne alakası var bu davayla onun
-olmaz mı efendim,benim Muğla’lı öğrencim
-Ulan senin Mugladaki öğrencine de, sana da kim ulan bu ne alakası var davayla?Allah belanızı versin,ne alakası var ulan?
-Olmaz mı efendim.?Benim Muğla’daki öğrencim şimdi Adalet Bakanı.


Çobanın payı.

Aklima düştü,yazıverdim.

“Kasabanın birinde en büyük geçim kaynağı hayvancılıkmış.sayısız koyun sürüsü varmış ama çoban kıtlığı olmuş bir yaz başında.

   Ağanın birinde de var 175 koyun,kar ettiğinden değil,atalardan öyle görmüş illa sürüsü olacak,binlerce dönüm arazi  var,ekileni bicileni var amasürü olmayınca zengin saymıyor kendini.

   Lakin,ağanın yaşlı çoban gecen yıl ölünce bu yıl çoban yok,ara tara yok.Sürü de öyle çok büyük değil ya,kimse talip olmamış gütmeye,sonuçta çobanlığın da bi şanı var;evvela  büyük sürü güdeceksin,sürüyü iyi besleyeceksin kırda bi de arttıracaksın ki”sağlam çoban” desinler sağlam çoban olunca e sürüden de çoban payını alacaksın şanla beraber.

    Bizim ağa çobansız kalmış ya,durum vahim,sürü bu,çoban olmayana teslim edilmez,Ağa kara kara düşünürken bir gün kapısını bir kavruk oğlan çalmış,sırtında bi uyuz kebe,elinde eğri bir değnek.Ben demiş” çobanım,sürüye talibim”.
Ağa’nın gözü tutmamış ama başka çıkar yol yok.”Gel yiğit bi yemek ye ,karnını doyuralım hele diye buyur etmiş sofraya.

  Yemekler yenilmiş içilmiş,Çoban kendinden emin konuşurmuş hiç durmadan.”İşi şöyle bilirim,sürüyü böyle geçtiririm,şöyle koç katarım,böyle kuzu alırım,ha bir de beşvakte beş de katarım”

   Ağa çıkarmış tütün tablasını bir sigara sarmaya başlamış ki  bakmış ötekinin gözleri tütüne kilitlenmiş”buyur demiş sen de sar bi tane”.

    Çoban şimsek hızıyla sarmış,ağa çakmağını bile yetiştiremeden kavı tutuşturup cigarasını yakmış ve derin bir nefes cekmiş.

    Ağa şaşkın bakarken “yokluk be ağam” demiş,tütün zengin işi her zaman icemem ben”.

    “Eh” demiş aga içinden”dürüst birine benziyor.Sabah alıp gitsin bari,bizim sürü en gec kaldı kıra çıkmada”.

     Sabah olmuş,Çoban namazda bağırırmış duymayan kalmamış “esselamun aleyküm Rahmetullah,Esselamun Aleyküm rahmetullah”Ağa kulak kabartmış beriden,demiş kendi kendine Çalmaz ulan bu namazında niyazında.

Az sonra  sürü çıkmış ağıldan.bizim kavruk çoban kasabayı inletmekte fiyuvvv,fiyuvv ıslıklarken,sürü coşmuş,kösemen koyun neredeyse zil çalıp oynayacak.Çoban davranmış kavala,kaval da kaval olsa iple bağlanmış çatlağından.Almış gitmiş sürüyü.

     Aradan zaman geçmiş,sürüden haber yok,Ağa merak eder sürünün yerini bilen yok,Arasıra birileri gelir haber getirir olmuş bi süre sonra;”Ağa senin sürü Burdur tarafında,Öteki dermiş “Isparta tarafında’” Ama hep tevatür sürüyü gören yok.

     Yaz geçmiş,yağmurlar başlamış hava ayaza çeker olmuş,sürüler dönmüş kasabaya,Ağanın sürü yok.Ağa sürüyü arayacak ama nerede ?.
Kar düşmüş bi gece,öyle böyle değil,temizlemezsen saçaklar çökecek.Rüzgar  da kıyamete çevirmiş ortalığı sabah bizim ağa kaval sesiyle uyanmış,”Eh be çoban demiş,öldürdün beni,sürüyü gece bıraktın”.Bi koşu kalkmış yataktan varmış ağıla ,çoban orada.

        Ulan ne olmuş bu çobana? kavruk çoban olmuş bir dev,yüzüne kan gelmiş,yanaklar kırmızı,eller kocaman .Sırtında bir sarı kebe,çift kat eşek dövmüş gibi.

          Elinde bi gümüş kaval,ağzında altın bir ağızlık yetmemiş çobanın otuz iki diş de altın.

           Lakin ağıl boş,koyun kuzu yok.

          “Bre çoban sürü nerde?” diye gürlemiş ağa ,

            “Sakin ol ağam” demiş öteki,anlatacağım tek tek sen de bana hak vereceksin.
Şurdan çıktım meraya,geçtim vardım Çayı Kıyısına durdum Sabah Namazına .be Ağam senin koyunlar hiç mi yüzme bilmezmiş,yüz yirmibeşi orada telef.Ordan çıktım Toroslar’a ,durdum öğle namazına. be ağam senin koyunlar hiç mi dağ görmemiş,yirmi beşi orda telef.

                Bir gün geldi,vardım taaa Isparta’ya,durdum akşam namazına. Bir kurt geldi sürüye yirmi beşi de orta telef,be ağam senin köpekler hiç mi kurt görmemiş ?köpekler de orada telef.

               Ağa kudurmuş” ulan sürü bitmiş,ne kalmış geri “demiş.
Çoban kebeyi açıp göstermiş koltuğunun altındaki yeni doğmuş bir kuzu  yu,yüzsüzce sırıtmış;

                  ”Ağa değil misiniz,şu fakir çobanın da payına göz dikmeseniz olmaz sanki ” 26.12.2013 ÇORLU

 

 

 

 

 

Beni benden aldı bir çift göz ve billur bir ses-

Dostlar ben yemeyi seviyorum. vallahi müthiş oburum.Serengeti’de açlıktan sırtlana dönmüş aslanın   ceylanların göç yolunu gözlemesi gibi bende oğlak mevsimini beklerim,sonra kıraça mevsimi gelir,domates,köz patlıcan mevsimi gelir,sonra sonra çinekop,sarıkanat,lüfer,kofana,ahtapot derken mevsimler seksen doksan olur,ne bileyim kaç tane? saymıyorum, bana ne? ben yediğime bakıyorum.Bakıyorum da Ahmet Aga’nın öküzü gibi yediğimi unutup doymayı bilmiyorum.
Ahmet Aga’nın  öküzü ile cesametimiz aynı olduğunda doktorum “acilen spor yap,diyetine dikkat et,yoksa yatıp öleceksin”deyince “oğlum, ben zaten senelerdir spor  yapıyorum” dedim .  Hazırcevap bu doktorların hepsi,bunlara hasta olmuycan “o zaman daha fazla yap” dedi.
Doktor milleti ile uğraşılmaz,iki laf daha etsem”senin durum vahim, lavman yapalım” der,sçar ağzıma .
Altta kalmadım yine; ” sen şimdi sigarayı bıraksan bile ben senden 2,5 gün önde olucam” dedim,
Yalan ama olsun o öyle bilsin.Duyunca morardı.
Ohh içimin yağı eridi,diyetin hası bu be.
Ben doktoruma ” spor yapıyorum” diyorum ya,işin aslı şöyle,doktorum tarafından yaratılmış göt korkusundan sonra yazıldığım  salonda  “üyelik  ziyan olmasın”diye gidiyorum spora.Ben israfa oldum olası karşıyım.Et ve balığı bile “ziyan olmasın” diye yiyorum,yemesini bilmeyen alıp ziyan etmesin en azından.Zaten icimde kötülük yok,yemesem ben ziyan olucam gibi geliyor,bilen bilir;pilava hiç dayanamıyorum.pilav üstü pilav yiyesim var.İyi pilav pişirene selam olsun.
Ayıptır söylemesi; bugün kendime diyetten izin verdim,öğlende lokantada oturmuştum”akşama spora giderim şu çıtır pirzolanın yağı  icin 500 metre daha koşarım” diye diye sekiz kilometreye ulaştığımda nasıl olduysa ,iki masa ötemdeki  enfes hatunla gözgöze geldim.
Yarabbim bu ne güzellik;derinden bakan kocaman kahverengi gözler,parmak gibi kirpikler,hokka gibi bir burun,kızılımsı kestane saçlar,utangaç ve solgun gonca dudaklar.
Bi de başıyla selam vermez mi?öldüm bittim lan,ben ölmeyeyim de kim ölsün,masaya oturduğumdan beri  ayı gibi tabağımdaki pirzolaya  kilitlenmişim.Bu güzelliğin farkında olmamışım.Utancımdan öldüm.
Kimdi bu ya,nerden tanıyorum bunu?.Kesin tanıyorum ben bunu bir yerden.Saçı filan mı değişik acaba,ondan mı hatırlamıyorum?.
Başımı öne eğdim.lokmalar boğazıma dizildi ve kibar ayı modunda bitirdim tabağımdakileri ve masadan kalkarken yine baş selamı yaptık birbirimize.Uçtum resmen, günümün geri kalanı güzel gececek galiba.Tam lokantadan çıkarken garson telaşla kaş göz yaptı ,sonra fısıldadı” abi fermuarın açık kalmış”.Hassittir be.Ölsem yeridir.
Allahım yarabbim kimdi o hatun?nereden tanıyorum ben bunu?niye farketmemişim daha önce?
Akşamüstü gittim spor salonuna,salona memur gibi gidip geliyom zaten Allah’ın günü.Elalem üç ayda fit oluyo,ben sadece ifrit oluyorum o ayrı ,yine de gittim işte.
Salonun yaş ortalamasını  her zaman ben yükseltiyorum,itibarım büyük.”Benim akranlarım torun gezdiriyor parkta deyip kasıyorum” kendimi bide.
Salondan içeri giriyorum” ooooo Suat abim gelmişler” figanı ile karşılanıyorum diğer sporcular tarafından.
Bu kadar yavşamalarına ben sebeb oldum bunların.Alayına makara yapıyorum Allahın her günü.Karın kasları sayemde gelişti gencoların.
Atıyorum çantayı dolaba,çıkıyorum kantara,Salondakilerin hepsi başımda.
Fırlamanın biri çıkıyor her zamanki gibi,kantarda okuduğunu bağırmasa olmayacak,
“Suat agamdan 109 kilo ,650 gram,ade be az kalmış”
“Geline mi takcam,damada mı?”
“Aga bugünkü hedef nedir”? diye soruyolar,”bilemem gençler,hedef antrenmanı sağ salim tamamlamak” deyip yüksek kararlılık gösterisi ile koşu bandına geçiyorum,karşımdaki duvarda hem ayna hem Tv var,hemen kanal değiştiriyorum.Spor kanalı açıyorum,hayatta sevmem spor kanalı seyretmeyi ama elim mahkum ne yapayım, bu saatte daha çok yemek programları var.
“kolay gelsin  Suat Bey”diyor yanıbaşımdan billur gibi bir ses.
Amanın bu da kim ?dönüyorum,olamaz, yemekteki hatun.
Böyle bir ses, böyle bir silüet,saçları bağlamış,beyaz eşofmanları,üüü üüf .bakmaya kıyılmayacak bi ceylan var yandaki bantta.Kekeleyip “size de” diyorum.
Allahım bu kadar tesadüf,ilahi bir tesadüf müdür?neler yazdın da ben bilemedim yarab diyorum icimden.
Salon salon olalı görmemiş böyle afet i devran,
Çok hatun kişi geliyor da geneli sabi sübyan lisede anasına dönmüş azimli kızlar var daha çok,Salonun bir duvarı ayna kaplı,bunlar iki dambıl yapıp bir de mekik çektikten sonra  aynaların yanına koşuyorlar , bir endam,iki  göz süzme çekiyorlar orada da.
Bunlardan başka taife daha var,onlar evde temizliği bitirip,ocağı söndürüp salona gelen civar mahalle hatunları   Onlar da öyle suratsız ki akşama kocalarına  çemkirmek icin çene kaslarını geliştirmek icin geliyorlar sanki.Bunların salona en çok devam edeni iki bucuk ay gelip elli gram veriyor zannımca.
Neyse dönelim biz koşu bandına,karnımı içeri çekiyorum,başlıyorum bantta yürümeye.Gözlerimi öyle kısmışım ki aynadan hatunu kesme derdindeyim,Bi kere de gözlügü takıp da binsem ya şu banda.”Hadi be oğlum Suat göster kendini,sık dişini ,üç beş dakka şu koşu bandına dayan”.Derin nefes alıp göğsümü kabartıyorum,içmeseydin ya puşt salona gelirken o sigarayı,içince böyle oluyo işte.ilk üç yüz metreyi yürüdükten sonra 15-20 metre de depar atıyorum.Sonra bayırda kalmış tık nefes şopar beygirleri gibi nefes nefese atlıyorum koşu bandından,
Aklım hala o hatunda, bir yerden tanıyorum ben bunu,kimdi bu kim? kim? kim?içim içimi kemiriyor.
Bisiklete filan binmiyorum artık ,bi kere bindim ve  kendimi aynada gördüm,bisiklet kıcıma kaçmış gibiydi vazgeçtim.Doğrudan ağırlık çalışmalarına başladım,Salonda terliyo insan,bu yüzden suyumu çekiyorum lökür lökür.
Lakin bu spor salonları piç puşt dolu,Yavşağın biri atıldı bugün de,
“Ya Suat abi,sen ağırlığı bırak direk pet şişeye çalış daha iyi” dedi.Neymiş  benim kaldırdığım dambıllar yarım kiloymuş,içtiğim pet  şişe bir buçuk.Seni gidi kazara yapılmış evlat,Bunlar hep böyle,türlü çeşit salon hormonuyla beslenmiş  beyinleri anca bu kadar çalışıyor işte.Çıkar o beyni tak bi serceye kanadını kaldırırsa namerdim.
“konu tekrarı yapıyorum olum,gecen seneden biliyorum bunları” deyip geciştirdim ,efendilik bende kalsın ben konuya odaklanayım en iyisi.
Bir  saat çalıştım salonda,”bir saat”dediysem elli dakika dinlendim,”dinlendim” dediysem boş durmadım gözüm hep o hatunda.Odaklandığım konu bu.
Kim ulan bu kim kim kim kim?İçim içimi yiyor,bu da bir nevi zayıflama şekli aslında.Hem parmağında yüzük filan da yok,olsun bende de yok.
Platonik bir durum değil sanki,o da bana bakıyor ara sıra ,kesisiyoruz böyle böyle,başımda esen kavak yelleri nezle etmese bari,
“Edep yahu,kızın yaşında dombili” dedim kendime.
“Yok lan” dedi icimdeki ses ,”zerre kötülük yok içinde ,olan da terle gitti zaten,çok yordun kendini”.
Spor salonlarına özgü yelkovanı ilerlemek bilmeyen saate bakıp” tamamdır” diyorum”bu günlük bu kadar”
Ağır ağır gidiyorum kantara ,ekip yine sağlam,eyyamcı puştlar topluca eğilip gözlerini dikiyor ibreye ,ulan işiniz gücünüz yok mu sizin?.
O anda salonda koca götlü bi karı da var,sorsan benle akran,yaşı vallahi yalan.kafadan 15 yaş büyük benden hem de kikirik bi şey.”Suat bey bu kez çok çalıştınız,sonucu görelim” diye kikirdiyor ,maksadı fesatlık biliyorum,kendi bi türlü veremiyo kiloları, benim veremeyişime bakıp  sevinecek.
Lafı sokmadan duramıyorum.”Salondan sonra Urfalı’da lahmacun arası bir bucuk dürüm yerken gördüğüm spor arkadaşlarım var” diyorum.Anlayan anlar..
Ayağımı atıyorum kantara,
112 kilo 650 gram.Senin adaletini sinkaf edeyim kantar.
“Ooooo” diyo benim koro “hey Maşallah be,gelişme var”.Koca götlü yine kikirdiyor.Yıldırım gibi bir düşünce geciyor beynimden “ulan, benim yaptığım sporun en azından şu kikirdeğin psikolojisine faydası var,bu da yeter”
Sonra toparlanıyorum.

“Ne gelişmesi beyler,bayanlar iki tane bir bucukluk su içtim ,dopdoluyum”derken koronun arkasındaki afetle göz göze geliyorum,O ne? gözleri dolmuş ,ağlayacak dokunsam.
Başımı öne eğiyorum,bu kez arsızlık etmeyeceğim kantar başındaki fırlamalar yüzünden.
Salondan çıkarken o billur ses ile karşılaşıyoruz,
Billur ama buz gibi bu kez”….. bey,en ümitsiz vakamsınız,geleceğimle oynuyorsunuz yarın sabah bana ugrayın,aç gelin ama, bir kan tahlili isteyeceğim,diyet listenizi gözden gecirelim” diyor.
“Ta, tamam” diyorum, en sevdiği hoca tarafından disipline sevkedilecek ergen tatsızlığındayım.
Ne kızıyorum kendime ,ooofff, offff.
“Senin kör gözüne scayım ben Suat,senin hamurdan yapılmış beynine edeyim ben Suat,bi hatun saçını sarıdan kızıl kestaneye çevirdiğinde tanıyamıyorsun Suat,üç ay bile geçmeden nasıl unutursun,yat öl buracıkta Suat” !
Diyetisyeninizle aynı spor salonuna sakın gitmeyin,lokantada karşılaşmayın,Vallahi çok acı bi şey. iki saattir boğazımdan tek lokma geçmedi,tıkandım lan.Sabah olmaz böyle giderse.
Yarın traş olup gideyim bari.
Oğlum  bak beri,
Baktın sporla olmadı,spor araba alırsın,baktın diyetle olmadı;fırsat ayağına gelmiş işte,aşık olursun be, aşk acısıyla erimeyen mi var? akıllı ol akıllı !.