Enternasyonel bir Çorlu Hikayesi

Hasan,Cafer,Ahmet en büyüğü 5 yaşında iken öksüz kalan üç kardeş.Hepsi
pek bir kavruk,pek bir ezik,baba fakir,naçar bir rençber.

Dedelerden biri namlı İmam Ömer efendi ,diğeri bektaşi aksakallı ,mavi gözlü Murtaza dede.
İmamla bektaşinin alışılmadık dostluğunun dünürlüğe dönüşmesinden
mütevellit üç kopil.
En çok sevdikleri amcaları kırmızı mendilinde her daim akide şekeri taşıyan,”akide şekerli Sadullah Amca”,amca ama  onlardan birkaç yaş büyük sadece.

Pantolon cebinde taşıdığı kemik tarağıyla ,kalem gibi parmaklarıyla
cigara sarmasıyla,şeker gibi gülüşüyle hatırlanan fidan gibi upuzun,simsiyah saçlı, kalın kaşlı,elleri kocaman,göğsü geniş  bir civan delikanlı.

Sadullah,yeğeni Hasan’ı “boncuk gözlüm” diye sever,öksüze en çok o kol kanat gerer
Üç yetime nasıl bakacak baba,üvey ana gelir haneye,bir kap yemek,küllü suda yıkanmış üst baş hatırına,iki kardeş de ondan ,Fatma ve Hatice,kara ekmeğin ayrık çorbasına banıldığı, yoklu ğun toz duman,açlığın kol gezdiği yıllar zaten,Osmanlı bir  cepheden ötekine gitmektedir durmadan.

O cephelerden birine Ömer oğlu Sadullah da çağırılır ve gururla giderken askere kırmızı mendilini bırakır boncuk gözlü Hasan’ına,Gururla
söyler,”şuracığa be kızan,Çanakkale’ye gitçem”

Sadullah Amcasız Hasan bir gün bezer hayatından ve on yaşındayken  kaçar evden,tren yolunu takip ederek Uzunköprü’ye kadar yürür Çorlu’dan
Amaç kaçmaksa yoksulluktan nereye gittiğinin pek önemi yoktur zaten.
Sonra bir trenin altına sığınır,zaten bir cılız kızandır,koca trenin
altında bir kızanlık yer yok mudur ?

Tren gider,gider taaa Selanikte durur. Selanik’in Türk,Türk’ün Selanikli olduğu zamanlarda 10 yaşındaki Hasan bir mandırada iş bulur,İnsan evladının insanlığı iliğine kemiğine kadar hissettiği yıllarda  patronu olan Mandıracı hiç erkek  babası  olmamasının verdiği hevesle babalık yapar,evlat gibi görür küçük Hasan’ı,hem Yunancayı,hem de peynir yapmayı öğretir,mutlu mesuttur Hasan,tek bir kuruş harcamaz hep biriktirir zaten.Paralarını Sadullah Amcasının verdiği kırmızı mendilde biriktirir,ara sıra da ağlar mendili yüzüne sürüp,hasretlik kızana ağır gelir,Bir gün mandıracı piştovunu beline asar,tüfeğini kuşanır, mandıraya kilit asar. Gönüllü palikarya yazılmıştır Mandıracı.

Sonrasında Hasan onüçüne gelir,Selanik limanında  fakir yahudi bir berbere çırak olur,bir sene çalışır orada .Ustası Yasef allame bir adamdır,çok okur,çok yazar,Hasan’a Osmanlıca okuma yazmayı bile öğretir boşta kaldığında.
Berber dükkanında gündüzler güzel geçer de ,geceler çok karanlıktır, çok soguktur saman döşek üzerinde,dükkanın arkasında bir eski bir çeyiz sandığında yatmıştır çoğu zaman.Zaten,küçücük kavruk bir kızan.

dükkana her milletten gemiciler gelmektedir,Etrafında işittiklerine göre,Anadolu yangın yeridir,Türkler Yunanlıları söküp atmaktadır cephe cephe ve Selanik’in harman yerleri,meraları Anadolu’dan gemilerle kaçıp gelenlerle doludur.Gelenleri yerli halk da sevmemiştir,itip kakmaktadır “Türko”yani “Türk piçi”dir gelenler yerlilerin gözünde,zaten gelenler doğru düzgün Yunanca bile bilmezler ki.Aralarında en çok itilip kakılanlar Karamanlı’lardır,çünkü,”biz hristiyanız ve Türküz” diyen Karamanlılar o yılların Selanik halkının yobaz  ortodosk hafsalasına sığma
makta,kiliseler onlara kapılarını bile kapatmaktadır.

Bir akşam vakti Selanik’in sahiline  inen    Hasan,Limana yanaşmış ve yolcusunu indiren kocaman bir gemiyi dikkatte izler,perişan halde insanlar inmektedir
gemiden,inenler “türkolar”dır , saatlerce bakakalır gemiye ,sonra kararını verir dönecektir.Sonra helallik almak için ustasına gider,”İyi yaparsın be Asan,zati burası artık çok karışacak,”der ustası ve eline 5 mecidiye ile “al bu da ekmeğindir” deyip kadife kutusuyla hiç kullanılmamış,sedef saplı bir ustura verir,helalleşirler.

Hasan gece karanlığında gemiye gizlice biner,lakin havalar çok serttir,gemi birkaç gün kalkamaz limandan.Koynunda sakladığı,kırıntı kırıntı
yediği  ekmek bittiğinde beşinci günde gemi artık Ege sularındadır.

Hasan alışık değil deniz üstünde olmaya,sığındığı başaltı kuytusunda kusmaya başlar gemi her dalgaya başvurduğunda ve öğürürken yakalanır gemicilere.

Kaptanın karşısına çıkarılır,Sonra bir bakar ki bir başka “kaçak”daha vardır gemide,kendi yaşlarında hem de bir “Türko”,Türko olmaktan mutsuz,anavatanına   geri kaçan bir Türko,

Bunları atarlar kazan dairesine,menzile varıncaya kadar ocağa kömür atacaklardır artık.Lakin Türko pek bir püsürdür,Ona çok kızar; ”çalışmayana ekmek yok” der kömürden simsiyah olmuş başmühendis,.

Çalışmayana ekmek yok,ekmek sadece Hasan’a.Çalışmayana ekmek yok ama Hasan’da lanet olası vicdan var bir kere,Tutar ekmeğini böler verir ki
kader arkadaşına,işte o an tokadı yer suratına” Çalışmayana ekmek yok”..

Bir gece yarısı sağlı sollu ışıklar görürler geçtikleri bir boğazda,”aha burası vatanım be” der Hasan,”ta oralardan gelir menevşenin,kekiğin kokusu”,sonra iner kazan başına,kömürü atar da atar gemi daha hızlı islim tutsun,daha hızlı gitsin diye,yorgunluktan kömürün üzerine yığılır kalır,uyur.

Sabah olur bakar ki  kocaman camileriyle bir şehrin limanına
yanaşmışlardır Başmühendis,alır bunu karşısına ,”oğlum  İstanbuldayız, senden iyi denizci olacak,gel kal,biz sana kağıt çıkaralım,yok ineceğim dersen geceyi bekle
kaçağın çıkışı gece olur” der ,

Gün bitmek ,gece gelmek bilmez, Yatsı ezanından sonra yine gizlice çıkar gemiden,yolu kim tarif edecek ki o saatte,Koca İstanbul’un balçıklı,sidikli sokaklarından birinde kuytuya siner uyur.

Üç gün sonra Çorlu’da baba evindedir,Köprülerin altından çok sular akmıştır,baba bitkin ve ince hastalıklı ,küçük kardeşi kara gözlü Ahmet ise nasıl bir illete tutulmuşsa konuşamayan,güçlü kuvvetli ve çocuk beyinli bir delikanlı irisidir artık.

Akide şekerli Sadullah Amca,onyedisinde şehit düşmüştür Çanakkale’de.Ondan geri kalan Hasan’daki kırmızı mendil ile Murtaza dedenin gözyaşlarıdır sadece.
Murtaza dede’nin gözleri evladına ağlamaktan görmez olmuştur,Ömer dede hep hazırlandığı öbür dünyaya çoktan göçmüştür.

Hasan yıllar yılı sakladığı,paralarını biriktirdiği  kırmızı mendilini çıkarır ,mendil kırmızı,gözler kırmızı hangisi daha kırmızı ise artık.

Hasan eli iş tutacak ,eve bakacak yaştadır     ya hemen bir kız bulurlar
Upuzun boylu karakaş Karagöz Hatice’yi münasip görürler ,birbirlerini bile göremezler evlenmeden,Taki düğün günü Hatice Hasan’a bakar,boyunu posunu beğenmez ama beğendiği ne vardır ki  hayatında?

Kendisi de bir öksüzdür  zaten.”Kaderim”der inler,ağlar düğün boyunca.

Hasan’la Hatice’nin dört çocuğu olur,Rıza,Kübra,Naci,Nahide.İki kez askere gider Hasan,Askerliğin üçer yıl olduğu yıllardır.hasan bir uyanık asker olmuştur,askerde aşçı olmuştur ama bundan başka berberlik yapar Yasef ustanın sedef usturasıyla ,istihkakındaki cigarasını satar,berberlikten para bile biriktirir askerde
Hatice ise dört sümüklü veletle kalır Çobançeşme’de,üstelik bir de Ahmet vardır hani şu çocuk akıllı,genç irisi Ahmet.

Dört çocuğu ve kaynı Ahmet’e hem analık hem babalık yapar Hatice.

Hayat çok çetindir,çocukların tavuk gibi ansızın ölüp gidiverdiği zamanlardır onlar ve Hatice avludaki kocaman bir kuyuda sabah ezanından başlar kerpiç kesmeye.Haticenin kerpiçleri hilesizdir,bol killi ve samanlı,iyi karılmış,düzgün pişirilmiş kerpiç lerin ünü kısa sürede yayılır.

Bir gün çağırırlar Hatice’yi “soyadı verecekler” ya.Dört çocuk bir yarım akıllı kime bırakılacak da gidilecek hükümet dairesine.

İnsanlık kalmamış ki kerpiç ocağında ,ne lazım soyadı,karnımızı mı doyuracak ki der Hatice.İnsanlık kalmamış,Hatice hepten erkekleşmiş bu zahmet içinde.

Çağırırlar gitmez,çağırırlar gitmez,en sonunda zaptiye çavuşu gelir kapıya.

Hatice peşine takar kızanların hepsini ,burnundan soluya soluya dalar hükümet dairesine,

-soyadı vercekmişsiniz,verin işte” der.

-“Yok” der dirseğine kadar siyah kolluğu olan memur,”sen seçeceksin”

-ben ne anlarım soyadımdan,babam adımı koymuş yetmez mi?

-Kocan nerde senin hanım?

-Askerde

-ne olsun soyadın?

-koca gün  balçık içindeyim,kerpiçleri kesicem daha,oyalamayın,
hadi verin bir soyadı gideyim

-soyadın “Balçık” olsun o zaman

-iyi iyi tamam neyse,

Memur siyah kolluklarını düzeltir,kalemini hokkaya sokar yeni yeni öğrendiği Türkçe ile yazacak” Balçık” ama nasılsa kalemden düşmüş” Dalçık”.O yılların nüfus taharri defterleri şimdiki gibi değil,filigranlı ya kıyamaz silip yeniden yazmaya,”aman canım kalsın” öyle der geçiştirir.

Kimin umurunda ki o zamanlarda,kime lazım soyadı?.
Hatice
  çamur kurumadan kerpiç kesmek,hükümet avlusuna bıraktığı haylazların boğazı derdinde çıkar gider daireden.

                          Sonra bir gün Hasan gelir   askerden,o lime lime olmuş akide
şekerli amcasından hatıra mendilinden liraları çıkarır içinden,Hatice de kerpiç paralarını serer onların yanına.

Hane şendir artık,iki baş inek alırlar,bir parça tarla,kocaman iki bağ yeri.

Hasan deli gibi çalışır askerden gelince,en büyük çocuğu Rıza’yı takar peşine, panayırlarda dondurma satarlar,
Artık kar kuyuları bile vardır evin avlusunda kerpiç ocağının hemen yanında.Uzak panayırlara ite ite götürürler dondurma arabasını.

       Panayır mevsimi bittiğin de kış gelir Hasan’ın aklına düşer bir çorbacı dükkanı açmak,Rıza’nın küçüğü Kübra pek hamarattır ya,işkembe temizlemek için biçilmiş kaftan.

       Birkaç ay güzel iş yaparlar,Hasanla Rıza dükkanda çalışır,Kübra evde işkembe temizler buz gibi sularda,ta 70 sene sonra o parmaklarının birbirine kenetlenir gibi yamulacağını bilmeden.

         Bir  gün çorbacı dükkanını zabıtalar yıkar,gecekondudur zaten,iş yapanı çekememiştir birileri ve  çingene kiremitleri iniverir çorba kazanlarının üzerine.

             Hasan inat adam,çelimsiz bir kızanken gavurun elinde para kazanmış, meslek öğrenmiş,askerde para biriktirmiş adam,hiç yılacak adam mı?.

              Tutar bir köfteci dükkanı açar,öyle böyle değil nam salar etrafa, köftenin yanında işkembe çorbası,üzüm şırası,hardaliye satmaya yetiştiremez.Evlatlar büyür.Hatice’nin kaynı Ahmet yarım aklıyla her gün bıkıp usanmaksızın ikişer teneke su taşır üç kilometrelik yoldan zengin evlerine,kaderine ağlamayı beceremediğinden mavi ispirtoya dadanır bir de üstüne.Çok içtiğinde agası Hasan’a takılır”agam dünyaya kazık kakacak” derdi
               Hatice, kaynı Ahmet’i çocuğu gibi bakar elli beş sene.Soğuk bir günde Ahmet  kayboldu,İki gün sonra bağlarda kar içinde buldular ölüsünü,üstü başı pak,tertemizdi.
“Temiz bir ölüm yaptı” dediler ardından.
      Hasan ve hatice yaşlanmıştır artık,Hatice romatizmaya karmıştır kerpiç ocagında , her yıl Oylat’a gidip,kaplıcalara girerler,kestane ağaçlarının altında gölgelerin sefasını sürerler  ama nafile,romatizma Hatice’yi yetmişüçünde alır,götürür.

Hasan günler boyu ağlar,bir Sadullah amcasına bir Haticesine bu kadar ağlamıştır.

-“Çok geçimimiz yoktu ama karım bir aslandı,ben gamsızdım,o
hassastı,ikimiz de çok inattık,çok cefa çekti,cennetlikti benim karım,kardaşıma baktı ömrü boyunca garibim” derdi.

    Ömrü boyunca hep çalışmış olan Hasan öyle bir alışmış ki çalışmaya,esrar gibi, eroin gibi bağımlısı olmuş çalışmanın.
Hatice’den sonra bir esans sandığı edindi, Sabahın köründe çıkar,Çorlu’yu baştan başa dolaşır sonra geri dönerdi.

     Akşam vakti bahçedeki eriğin gölgesine kurulmuş koca masanın
etrafına torunlar toplanır ,kimi zaman bir ufak rakı açılırdı,Hasan torunlarına yakası açılmadık fıkralar bile anlatırdı çok coştuğunda.
Lakin gecenin sonunda yalnızlık yakasına yapışırdı,İşte o zaman murtaza dedesinin kahverengi ciltli kitaplarını çıkarır,okuyarak uyumaya çalışırdı.

      Gündüzler tamam da geceler yalnızlığın belalısıdır,kocaman evde her şey var bir Hatice yok.

      Bir gün en yakınındaki torununa” bir nefes istiyorum ev içinde” dedi ağlaya ağlaya,donumun yıkanmasını,yatağımın toplanmasını,karnımın doymasını değil,nefesimin karışacağı bir nefesi istiyorum ev içinde”

       Uzatmayalım, o nefes ta Almanya’dan gelir gibi oldu bir gün.
  Artık Nasıl kararlamışsa Rabbül alemin; Marianna çıkıyor karşısına

          Marianna İkinci Cihan Harbi’nde yetim kalmış yalnız bir kadıncağız,hiçbir zaman ailesi olmamış,şimdi bir anda yetişkin çocukları,torunları çıkıyor karşısına,En çok da  Kübra’yla anlaşıyor,nerdeyse akran olsa da.Bi de kübranın kızanı var ki kimsenin Almancası yetmezse onunla İngilizce konuşulmakta.
Yüzler gülücük,gülücükler insanlık dolu olduğu bir haneye düşmüş Marianna.
Hasan ve Marianna’nın etrafında insanlar dört dönmekte.Bunlar el ele,diz dize.

Ulan biri 80 ine dayanmış,biri 65 inde,nasıl ışıldar iki insanın gözü böyle.? Çakmak çakmak ikisi de.
Hasan’ın  elinde küçük bir sarı sözlük,koca gün Almanca öğren mekte,

-Yahu diyor kolay be,Yunanca  bile var bunun içinde,bak
beri unutma” biret” deyince ekmek oluyor,unutma,

Herkes bir şaşkın,garip telaşta,  Çobançeşme’de bir Alman,Hemde Aşçı Hasan’la kolkola.

“Olur mu olmaz mı?elalem ne der?” derken,

olacak be kızanım,başka bir yolu yok,aşka söz geçer mi”?kızanlar darılanlar,küsenler derken bir nişan  yapılacak,iyi de bu kadar küskün
varken yüzükleri kim takacak?

Ben taktım,iyi ki takmışım.Nur içinde yat be dedem,senden çok şey öğrendim ve yaşarttın gözümü bunu yazarken..

18.06.2011 ,12.49 Savaş KAYAN

Kadınlar Günü’nde ben sizden elektrik aldım,kısa devre yaptım :)

Efendim,Fizik bilgim iyi olmasa da Türk olmam münasebeti ile ve hassaten cehaletim nisbetinde bila istisna her konuda itina ile ahkam kesebilirim:
Bakalım neler var elektrik mevzuunda;


1-Abonelik

Abonelik mukavelenizi kırmızı cübbeli nüfus memuru tanzim ediyor,evleniyorsunuz,”kapalı  devre” kuruluyor,Yalnız;aynı elektrik hattından az ya da çok elektrik alıyorsunuz,elektrik kesilse de kesilmese de hatta kullanmasanız bile “tesis bakım ücreti”,”sayaç okuma ücreti”,”abonman ücreti” ödüyorsunuz.Arasıra verdiğiniz aldığınız hediyeler de “kontrol kalemi”vazifesi yapıyor .Akşamları eve geç kalırsanız”gecikme cezasının KDVsini”bile ödüyorsunuz.
Abonelik süresince doğru akım alırsanız her şey tıkır tıkır yürüyor,”alternatif akım” alıyorsanız “ruh ve kalp saglığınız tehlikede” demektir.
Alternatif akımı fazla alırsanız aboneliğinizin iptali gündeme gelebiliyor ancak abonelik iptalinde çok ağır bedeller ödüyorsunuz.En azından aboneliğin başında verdiğiniz başlık veya düğün takıları, çeyizler filan ”yani depozito bedeli”yanıyor.
Bi de “faz”mevzuu var,abonelik tek bir faz üzerine kurulu ise “monofaze”,birden fazla faz üzerine kurulu ise “trifaze”oluyor ki hanımlar hep” monofaze abone olmak zorunda,ayrıca dötüne güvenen erkek abonelere ” fazlar arasındaki gerilimi” kontrol altında tutabilmek kaydı ile dört faza kadar dinen bile caiz.
Son zamanlarda abonelik ile ilgili olarak Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu şöyle bir uygulama hazırlığında:

2-Kaçak elektrik

Abone olmadan elektrik almaya kalkarsanız kısa devre yapma tehlikesi mevcuttur, üstelik kaçak elektrik mevzuunda atomlar arasındaki elektron akışı hakkında Adli Tıp karar verirse yandınız.
For ekzampıl :küçük Emrah’ın Bursa macerası

Bi de bu mevzuun” ithal elektrik” kısmı var ki dil dile değmeden dil öğrenenin bu konuda fetva vermesi halinde katli vacip olduğundan edebimizle susuyoruz.

3-Yüksek voltaj

Şayet erkekseniz ve bütçenize bakmadan ünlü bir hatuna takılıp evi barkı satıp kredi kartlarınızı patlattığınız  halde münasebetinizin maliyetini karşılayamıyorsanız durum aynen bir buçuk voltluk pilin koskoca elektrik motorunu çevirmeye çalışması gibidir.İzahı zordur “karışık devre”dir

Bir de bunun hayasız bayanlar için olan  versiyonu vardır,akranları hacca gitmiş mirasyedi bir playboy bulup gül gibi karısından boşatır da”cancan,concon” olabilirseniz ve bünyeniz tırtıkladığınız elektriği bilumum akaret nevi mülke tedavül edebilirse işte bu elektriği sonradan bulacağınız genç ve sportmen sevgilinize aktarabilirsiniz ki ,son tahlilde bir gün siz  de şarj tutmayacaksınız.

4-Statik elektrik


Abonelik sözleşmeniz 40 yılı geçince elektriğin sizin için tek anlamı yün namaz takkenizi çıkarırken kırlaşmış saçlarınızın “çat,çat” diye ses çıkarması olacaktır.Bir de kolunuzdaki tüyler dikildiğinde ilk ergenlik hatırası gibi heyecan duyacaksınız.

Mavi haptan elektrik üretiliyor ama sizin tesisat kaldırmaz beyefendi!.

5-Elektriğin ışık etkisi


kendinizce sağlam bir elektrik alıyorsunuz ama karşınızdakinin bundan haberi yok nasıl oluyorsa içiniz açılıyor, ferahlıyorsunuz kendinizi on yaş daha genç hissediyorsunuz,Kendinize daha iyi bakıp şekil yapıyorsunuz,cici kıyafetlerinizi giyip,platonikanızın sizi farketmesi için fırsat kolluyorsunuz,sizi farkettiğinde heyecandan titreyip oradan uzaklaşıyorsunuz ama üç otuz para kazanırken pembe pancurlu ev,spor araba ,yılda üç yurtdışı tatili hayali bile kuruyorsunuz ya işte o anki durum tam da sineksavarın etrafında dolaşan sivri sineğin halet i ruhiyyesine eşit.
Yani kafa hep bi milyon.Sonrası malum,çok yaklaşırsanız zızzz,zızzz,çat,güm.

6-Topraklama


Bütün enerjinizi Ankara’daki bir ampul alıyor ve ortalık giderek kararıyorsa buna “topraklama” adı verilir.Toprağın altında rahat bırakırlarsa namerdim.


7-Negatif elektrik almak

Birine Uyuz oluyorsunuz negatif elektrik alıyorsunuz ve buna rağmen peşinizi bırakmıyorsa muhatabınız bir” elektro mıknatıs”tır

8-Osmanlı’nın mevzuya katkısı

Osmanlı,bilim özürlü olsa da cihan şümul bir imparatorluk olmasının ardında günümüz bilimine ışık tutan bir sürü keramet yatar.
Mesela bir aleti icad etmeden tarif edebilmiştir:
“hamama gider kurnaya,düğüne gider zurnaya” tarifiyle kasdedilen alet,”Paratoner” dir.
Buna benzer başka bilimsel sırları da en çok Adnan Hoca çözmüştür.Mübarek adam yaa!.

9-“jeneratörler”

Aslında bunlar ihtiyaca göre çeşit çeşit,lakin en meşhur iki marka Adriana Lima ve Tom Cruise,Yalnız Tom Cruise’un sanıldığı gibi heybetli olmadığı,” çanta tipi jeneratör” sayılabileceği görenlerce ileri sürülüyor.Yine de evde elektrik varsa jeneratör ilanlarına bakmayın,depresyona sebeb olur.


10-Kendi elektriğini üretmek.


Dedik ya Osmanlı’da keramet çok,Ne demişler”kendi kendine gelin güvey olmak”demek ki o zaman da varmış bu mevzu

Çağımızda en net tafsilat yine bizim  Cübbeli Ahmet Hoca’da.

” Üç mezhebe göre günah,Hanbeli’ye göre vaciptir” diyor

11-Fiş-Priz mevzuu

Efendim,mevzua  edep dışı nazarlarla bakmanın manası yok.

Ancak bi  elektro-psikolojik tesbit var ki,bunu necip milletimize ilk kez açıklamaktan fevkalade gurur duyuyorum:

Şimdi kıvrak zekalı, nadide bir bünyeyi alıyorsunuz,
Siz bu adama elektrik konusunda Rabbül Alemin izin verdiği her bir şeyi öğretiyorsunuz,Yigidim    azmediyor azmediyor, saygın bir kurumun başına bile geliyor “Ferasetli adam” dediğin böyle olur,Rabbim böylelerini başımızdan eksik etmesin.Onu o makamlara getirene kurban olayım ben.

Nazar-ı dikkatinizi celbederim,Kadınlar günü münasebeti ile demeç vermiş:




Nurettin birader’de  o kadar engin bilgi mevcutken nerden geldi fişe,prize?

Subliminal Mesaj denilen naneyle bir alaka var mı?

Nurettin Birader gibi,ben gibi,eski yılbaşı akşamlarında siyah- beyaz Schaub Lorenz televizyonda 30 saniyelik  Nesrin TOPKAPI  temaşasına yetişmiş ve  şimdilerde yaşı kemale erenler,doğru söyleyin aklınıza ilk gelen filmin adı ne?

İşte ORTAK AKIL budur.

Efendim,kakara kikiri iyisiniz vallahi,

Bu kadar izahat,bu kadar tafsilat iyi de  nereden geliyor bu değirmenin suyu ?

bizim evde çorba nasıl kaynayacak?

evladü iyal taş mı yiyecek? düşünmüyorsunuz di mi?

Mevzuun bu kısmında hala yeteri kadar elektrik alamayanlar varsa müessesemizde mahdut miktarda

şu cihazdan bulunmakta olup sonraki makalelerimizin finansiyesi için umumun istifadesine arz edilmiştir:



“Cahilin sözü bol,anlayışı kıt olur” ama zor da olsa şunu anladım 🙂

Hiçbir elektrikli aletin kullanma kılavuzunu sonuna kadar okuyamayan,meramını ortalama üç yüz kelime ile anlatan bir milletin birbirine olan duygularını elektriğe bağlamasını izah etmek de kolay değilmiş.

Savaş KAYAN.09.03.2011

Aranızda Müslüman var mı?

Kadının biri  elinde büyük bir bıçakla heyecanla cami avlusuna dalmış.
“Aranızda Müslüman olan var mı” diye sormuş.
Korkudan kimse bir şey söyleyememiş ancak, İhtiyar adam ayağa kalkarak “Ben Müslümanım” diye bağırmış.

Kadın yaşlı adama” gel benle” demiş ve camiden çıkmışlar.
Birkaç sokak ileride bir avludan içeri girmişler,kümesin yanına varmışlar

Kadın ihtiyara dönerek . “Amca,tavuklarda salgın hastalık varmış benim tavuklar da galiba hastalanıyor,bunları acilen kestirmem gerek mundar gitmesinler,yardım eder misin?” demiş.
Yaşlı adam birkaç tane tavuğu kestikten sonra “ben yoruldum başka birini bul” demiş ve bıçağı kadına vermiş.

Kadın bu sefer kanlı bıçakla yine cami avlusuna girmiş ve tekrar: “Aranızda başka Müslüman var mı?” diye sormuş.
Herkes korku dolu gözlerle imama bakmış.
İmam:

“Ne bakıyorsunuz ulan,Müslümanlık o kadar kolay mı? iki rekât namaz kıldırdık” diye hemen Müslüman mı olduk?
Savaş KAYAN 09.03.2011

Fıkra:Her şey Allah’tan

“Bektaşi’nin biri her gün kasabada ‘Her şey Allah’tan’, ‘Her şey Allah’tan’ diye mırıldanarak dolaşır dururmuş. Bir gün kasabanın serseri delikanlılarından biri yine böyle mırıldanarak dolaşmakta olan Bektaşi’ye arkasından sessizce yaklaşmış, ensesine okkalı bir şaplak atmış. Canı fena halde yanan Bektaşi’nin pür hiddet dönüp kendisine ters ters baktığını görünce;

– Öyle ne bakıyorsun baba erenler demiş, hani her şey Allah’tandı.

– Tabii demiş Bektaşi, her şey Allah’tan da ben hangi deyyusu aracı ettiğine bakıyorum.”

Uzunköprülü Teyfik :)


Vakti zamanında İstanbulda hayvanat bahçesinde Uzunköprülü Adem isimli biri çalışıyormuş,Köyden İstanbula gelenlere iş bulma konusunda çok hevesli bi adamcağız olan Adem’in akrabası olan Teyfik isimli zat ta İstanbula gelmiş bi süre sağda solda çalışmış ve sonra Adem buna hayvanat bahçesinde bi temizlik işi bulmuş.
Teyfik ilk gün hevesle işe gitmiş.
Trakyalı ya,işe giderken hiç de işçi gibi giyinmemiş,gören Havsa Panayırına para yemeye gittiğini zanneder.
Amir ba buna bi bakmış,bayramlık kıyafetle gelen Teyfik’i pek gözü tutmamış ama
” bak oğlum” demiş”Sen keçilerin,kuşların,maymunların bi de aslanların kafeslerini temizleyeceksin,yemlerini vereceksin yapar mısın?
bizimki “yaparım amirim demiş,ben küyde ep hayvan güttüm zati”.
Heyecanla işe girişmiş,Kuşlara”kışşşşt”maymuşlara “höööşt”,keçilere”
pürrrrşt”diye diye kafesleri temizlemiş,yemleri sermiş.
Sıra aslan kafesine geldiğinde epey tırsmış ama sonra Adem agasına koşmuş;
“aga yav” demiş,aslan kafesini nasıl temizliycem,hayvan bana güzleri kanlı kanlı bakıyo”.
“kulay be” demiş Adem agası.
“Bak beri şimdi sen aslan kafesine gircen,aslan sana “hıııır”yapacak,İçççç sesetmeycen,tınlamıycan.
Sonra bi daha “hııııır yapacak ve yattığı yerden duğrulacak,beri bak burasını unutma yoksam yanarsın Marmara çırası gibi,hayvan duğrulur duğrulmaz hemen ona bok atçan.o da yatçak yerine.Bir iki böyle olur sonra hayvan sana alışır.büüle basit beya,biz de büüüle üğrendik.
Teyfik önce rahatlamış,sonra toparlanmış”iyi be aga,buku nerde bulcam o anda?.
Adem aga gülmüş,
-ulan t..ak kadar kafesin icinde aslan sana iki kere”hıırr”yaptığında er bi tarafın bok olacak zaten,neyi bulamıycan”

Savaş KAYAN 08.03.2011